Kültür & Sanat

Çölün Ortasından Mükemmel Bir Bilim Kurgu : DUNE

ÖN HAZIRLIK

Öncelikle herkese merhaba ben Anıl , toplantıdan sonra siteyi gördüğümde bir yazı yazmak istedim ve neden yeni izlediğim çok beklenen DUNE olmasın dedim. Bu filme gitmeden önce aklınızda bazı sorular olması çok normal. Mesela filmin kesinlikle IMAX salonlarında izlenmesi taraftarıyım çünkü çoğu normal film salonu ışıklandırmasını ayarlamadığı için filmin ikinci yarısında filmi izlemekte zorlanmak olası(IMAX’te kesinlikle orta ve yukarı sıralardan izlemenizi öneririm boyun fıtığı ve vertigo olmamak için :D). Akıllardaki bir başka soru da filmi izlemeden önce kitabı okumak gerekli mi? Şahsen kitabı okumamış biri olarak filmin anlatmak istediği şeyleri gayet iyi anlattığını , kitabı okuyan arkadaşlarımdan aldığım geri dönüşe göre de kitap okuyanlara güzel göndermeler yapıldığını söyleyebilirim. Aklımdaki bu iki soruyu cevapladığıma göre derinlemesine incelemeye girebiliriz. DİKKAT EDİN İLERİDE ORTA DÜZEYDE SPOILER VARRR.

HİKAYE

Bu bilim kurgu kitabının 1965 yılında çıktığını öğrendiğimde ne kadar şaşırdığımı anlatmama gerek yok sanırım. Filmi izlerken evreni Star Wars ve Game of Thrones karışımına benzetmem kitaba hakaret olmuş çünkü bu eserlerin kaynağı aslında DUNE. DUNE dünyanın ileri bir tarihinde gezegenler arası yolculuğun çözüldüğü bir evrende geçiyor ve bu evrende en önemli madde: BAHARAT. Evet yanlış duymadınız baharat bu evrende en önemli madde çünkü uzay araçlarının yakıtı olarak kullanılıyor. Baharatın en önemli kaynağı da gelişmemiş gezegenimiz Arrakis. Hikayemizde tam burada başlıyor. Her evrende olduğu gibi değerli kaynakların olduğu gelişmemiş gezegenleri emperyalist gezegenlerin hakim olma ve kaynaklarını ele geçirme çabası var ve tabii ki işte burada politika devreye giriyor.

Hikayemizin ve ana karakterimizin etrafında şekillendiği Atreides Hanedanlığı da burada devreye giriyor. Atreides Hanedanlığı yavaş yavaş İmparatorluk karşısında güç toplayan ve yönetime rakip bir aile. İmparatorluk ise bundan rahatsız durumda ve hali hazırda Arrakiste Baharat toplayan savaşçı Harkonnen Hanedanlığını gezegenden çekerek Atreidesi bu göreve atayarak kuyusunu kazmaya hazırlanıyor. Eğer Arrakis kültüründen biraz bahsedecek olursak kafanızda canlanması açısından hem fiziksel hem ruhsal olarak Orta Doğu’ya çok benzer. Dev Kum Solucanlarıyla(DUNE fanları özel ismini bilmiyorum özür dilerim :(() dolu olan bu çöl iklimli gezegen gerçekten göz korkutucu. Yerel halkı Fremen ise Baharattan etkilenmesiyle oluşan karakteristik mavi gözleriyle biliniyor. Bu halkın Baharat ve çöl etrafında şekillenen bir dini inancı mevcut ve uzun zamandır anlatılan kehanetler dolayısıyla bir mehdi bekliyor.

Film ise ana karakterimiz Atreides Hanedanlığının varisi Paul Atreides‘in bu mehdi olup olmadığını sorarken bu solucan ,din, entrika , büyü dolu evrende uzun bir hikaye anlatıyor. Farkındaysanız hikaye hakkında bu kadar konuşmama rağmen resmen hiçbir şey anlatamadım bile daha bir sürü konuşulmamış detay (Harkonnen, Bene Gesserit, Voice , Sandworm) var ve büyüsünü sinemada izlemeniz için bozmak istemiyorum ama filmin bittiği yer hakkında küçük bir kişisel not düşmem gerekirse hiç böyle bir son beklememekle birlikte Denis Villeneuve’ün verilebilecek en iyi kararı verdiğini düşünüyorum.

SİNEMATOGRAFİ

Hazır Villeneuve demişken bari görüntü yönetmenliğine girelim. En sevdiğim yönetmenlerden biri olan Villeneuve’ün sanırım en sevdiğim yönü çok çok kaliteli bir sinematografiyle harika bir hikaye anlatıcılığı birleştirmesi. Az replik kullanarak bu kadar geniş bir dünyayı bu kadar güzel Villeneuve harici kimse anlatamazdı sanırım. Adeta her sahne bir sanat eseri gibi pozlanmış ve çekilmiş. Kullandığı renk paleti de cabası. Zaten Bladerunner 2049 izleyenler söylediklerime katılacaktır. Çektiği karelerde insan suratlarını yaklaştırarak ve dev uzay gemilerini uzaklaştırarak gerçeklik algımızı tamamen alt üst ederek bizi ekrana kitliyor. Belki bana öyle gelmiştir ama uzay gemilerini ve mimari yapıları kadrajın tam ortasında kullanması insana Stanley Kubrick’i hatırlatıyor :). Eğer filmin ikinci yarısındaki çöl sahnelerinde kullandığı doğal ışık sebebiyle filmden zevk alamayanınız varsa lütfen yönetmene değil sinema salonuna kızın çünkü bence mükemmeldi. Kısaca eğer Villeneuve böyle işler yapmaya devam ederse adından daha çok söz ettireceği kesin.

MÜZİKLER

HANS ZIMMER. Artık kalitesinden şüphe duymadığımız bir insan. Her ne kadar biraz mainstream hale gelse de hala belli bir kalitede eserler verdiği kesin. Beklenmedik bir anda giren epik müzikler…Harkonnen sahnelerinde kullandığı rahatsız edici müzikler…Çölde ritmik sesler çıkarılmaması gerektiğinde arkadan verilen ritmik davullu müzikler…Bu kadar güzel bir görselliği de ancak bu kadar güzel bir çalışma kurtarabilirdi. Gerçekten filmin nabzını ölçüp iğneyi kırk yararak çalışmış usta besteci. Ama Chani her sahneye çıktığında türkü kullanmak zorunda mıydınız ya 😀 hayır adeta Zack Snyder kulağına fısıldamış gibi.

CAST VE OYUNCULUKLAR

Kitabı okumadığımı göze alarak daha iyi bir oyuncu seçimi yapılabilir miydi diye düşündüğümde gerçekten aklıma bir şey gelmiyor. Zaten film yıldızlar geçidi gibi siz de benim gibi filmin castına bakmadan girerseniz gerçekten çok şaşırabilirsiniz. Öncelikle protagonis Paul olarak Timothée Chalamet gerçekten asil bir ailenin varisi gibi. Aynı zamanda oyunculuğu da hiç azınsanmayacak derecede iyi. Filmde çok gözükmese de ikinci protagonist Chani karakteri için de Zendaya çok iyi olmuş. Her ne kadar sinema sektöründe Zendaya enflasyonu da olsa çöl ikliminde yaşayan bir kız için oyunculuğu belli düzey üstünde olan Zendaya iyi bir seçim olmuş. Paul’un babası Leto Atreides olarak da Oscar Isaac çok iyi bir seçim olmuş lider havasını iyi vermiş ve gerekli repliklerde çok iyi performans sergilemiş. Rebecca Ferguson ise filmde anksiyetik bir karakter olarak resmedilen Jessica Atreides rolünün altından çok iyi kalkmış. Bu kadar dram içeren bir rolü hiç sırıtmadan mükemmel oynamış.

Gelgelelim iki kafadarlara : Dave Bautista ve Jason Momoa. Bu iki oyuncu da mükemmel oyunculuklarından ziyade sempatik kişilikleriyle yöne çıkan insanlar. Fakat bu dediğimden kötü oynadıkları anlaşılmasın. Onlara verilen karakterlerin hakkını tamamen vermişler. Dave , Glossu Rabban karakterinin karanlık havasını ; Jason ise Duncan Idaho karakterinin babacan havasını son derece iyi yüklenmiş.

Bu son iki oyuncuyu adeta ustalara saygı olarak ayrı anmak istiyorum. İlki Baron Harkonnen karakterini oynayan Stellan Skarsgård. Skarsgård ailesinin zaten ne kadar yetenekli oyuncular olduğunu söylememize gerek yok. Baron Harkonnen karakteri ise karikatürize edilmek yerine harika bir kompozisyon ve oyunculukla adete göz korkutucu bir villian haline getirilmiş. İkinci oyuncu ise Javier Bardem. Evet doğru duydunuz Javier Bardem. Belki şimdiye kadar filmde Bardemin olduğunu fark etmemiş bile olabilirsiniz çünkü ben filmden çıkana kadar fark etmemiştim. Arkadaşım filmde Javier Bardem varmış demesi üzerine adeta kafamda bir anda oynadığı karakter belirdi: Stilgar. Bu az konuşan kabile reisini öyle bir oynamış ki Bardem adeta karaktere kendini nüfuz etmiş.

SONUÇ OLARAK

Buraya kadar okuyan herkese teşekkürler yazıya başlarken bu kadar konuşacağımı hiç düşünmüyordum , daha bahsetmediğim çok şey var ama sanırım bugünlük yeter :D.

DUNE benim için kesinlikle izlenmesi gereken bir bilim kurgu filmi. Umarım ikinci film çekilir ve uzun soluklu iyi oluşturulmuş bir evrende kendimizi kaybederiz. Eğer genel bir puanlama yapmam gerekirse:

Hikaye: 7,5 (Ana materyal çok iyi sadece hikaye yarım) Sinematografi: 10 Müzik: 9,5 Oyunculuklar: 10

GENEL PUAN : 9/10

VE UNUTMAYIN :

FEAR IS THE MIND-KILLER

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu